Günümüzün Putları
- Editör
- 10 Kas
- 4 dakikada okunur
Bismillahirrahmanirrahim
Tarih boyunca insanlar, Allah’ın varlığını kabul etseler de, zamanla O’na ortak koşma hatasına düşmüşlerdir. Nuh kavminden, Âd ve Semûd’a, İbrahim (a.s.)’ın yaşadığı dönemdeki Nemrut toplumuna kadar pek çok millet putlara tapmış, onları ilah edinmiştir.
Kur’an-ı Kerîm’de bu durum şöyle ifade edilir:
“Onlar Allah’ı bırakıp kendilerine ne fayda ne de zarar veremeyen şeylere tapıyorlar ve ‘Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir’ diyorlar.”(Yûnus, 10/18)
Cahiliye devrinde Araplar, taş, tahta, altın, gümüş gibi maddelerden yapılmış putlara taparlardı. Lat, Menat, Uzza gibi meşhur putları vardı. Onların düşüncesine göre bu putlar, kendilerini Allah’a yaklaştıracak aracı varlıklardı.Kur’an bu inancı açıkça reddeder:
“Dikkat edin! Hâlis din yalnız Allah’ındır. O’ndan başka dost edinenler, ‘Biz onlara sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz’ derler...”(Zümer, 39/3)
Bu, açık ve gözle görülür bir putperestlikti. Ancak zamanla insanlar taş veya tahtaya değil, kalplerinde gizli tuttukları “putlara” yönelmeye başladılar.
Zamanın değişmesi ile putperestlik daha sinsi ve gizli bir hale dönüştü. Günümüzde çoğunlukla gözle görülen bir şekilde açık bir putperestlik yok. Ancak gizli bir şekilde insanların kendi içlerinde, putperestlik varlığını devam ettirmekte. Bu durum kimi zaman bir şahsı, kimi zaman da herhangi bir varlığı aşırı şekilde sevip adeta Allah'a ait sıfat ve nitelikleri ona vermekle kendini göstermekte... Allah’ın kendisine başarı nasip ettiği bir şahsı aşırı derecede abartıp onu adeta put haline getirirler. Halbuki, ne kadar üstün niteliklere sahip olursa olsun onu yaratan, bu kabiliyetleri kendisine bahşeden ve zafer nasip eden Allah’tır.
İbret
Halid bin Velid, Hz. Ebû Bekir (r.a.) döneminde orduların başkomutanıydı. Fakat Hz. Ömer (r.a.) halife olduktan sonra, onu bu görevden aldı. Yerine Ebû Ubeyde b. Cerrah (r.a.)’ı tayin etti.
Bu durum Müslümanlar arasında şaşkınlık uyandırdı; zira Halid çok başarılı bir komutandı. Fakat Hz. Ömer’in maksadı Halid’i cezalandırmak değil, toplumu Allah’tan başkasına güvenmekten korumaktı.
Hz. Ömer bu durumu şöyle açıklamıştır:
“Ben Halid’i kötü gördüğüm için değil, insanlar onun sayesinde zafer kazandıklarını zannetmesinler diye görevden aldım. Çünkü zaferi veren Allah’tır.”
Ayrıca, kişinin yaptığı işleri, kazandığı başarıları Allah’tan bilerek Allah rızası için çalışmak yerine başka insanlara kendisini beğendirmek için uğraşması da doğru yoldan ayrılmaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Sizin için en çok korktuğum şey küçük şirktir.”Sahabeler, “Ey Allah’ın Resûlü, küçük şirk nedir?” diye sordular.Resûlullah (s.a.v.) buyurdu: “Riyadır (gösteriştir). Kıyamet günü Allah Teâlâ, gösteriş yapanlara, ‘Gidin, dünyada kime gösteriş yaptıysanız mükâfatınızı onlardan alın’ der.”(İbn Mâce, Zühd, 21)
Bazen insanlar nefislerinin bitmek tükenmek bilmeyen arzularını ilah edinirler de farkında bile olmazlar. Bunlar, nefislerinin kendilerine her fısıldadığını yaparlar, onun kölesi olurlar ancak yine de kendilerini özgür zannederler. Sınır tanımadan yemek, aşırı ve lüks tüketim, her istediklerini elde etmeye çalışmak, akıllarına her geleni söyleyip diğer insanları da kendilerini tasdik etmeye zorlamak, saltanat üstüne saltanat sürmek, diğer insanları kendisinin kölesi olarak görmek gibi durumlar bu halin belirtisidir. Günümüzde Uzakdoğu ülkelerinin bazılarında bunun örneklerini görmekteyiz. Bunların durumu şu ayette belirtilmiştir;
Kur’an bu durumu açıkça anlatır:
“Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Artık Allah onu bir bilgiye göre saptırmış, kulağını ve kalbini mühürlemiş, gözüne de perde çekmiştir...”(Câsiye, 45/23)
Allah Resûlü (s.a.v.) buyurur:
“Üç şey helak edicidir: Aşırı cimrilik, uyulan hevâ (nefsin arzusu) ve kişinin kendini beğenmesi.”(Beyhakî, Şuabü’l-İman, 7/436)
Bazıları da parayı ilah edinmiş durumdadır. Bunlar da parayı taparcasına sevdiklerinden servetlerine servet katmak ve kul hakkı gözetmeden insanların hakkını gasp etmek şeklinde davranışlar gösterirler. Ancak yine de kendilerini hakiki Müslüman zannederler. Kimsesizi, arkası olmayanı, fakiri, garibanı itip kakarlar... Onların hakkını yemeyi marifet bilirler...Bununla birlikte bunlar namaz bile kılabilirler. Yani kıldıklarını zannederler. Geçmiş dönemlerde Ortadoğu ülkelerinin bazılarında bunun örnekleri görülmüştür. Ancak bunların durumu da şu ayetle kınanmıştır.
"Gördün mü yalanlayanı dini? İşte budur o kimse ki horlar yetimi. Ve doyurmaz da, önayak olmaz da doyurmaya yoksulu. Vay hallerine o namaz kılanların. Öylesine namaz kılanların ki namazlarını unuturlar. Ve onlar, bütün işlerini gösteriş için yaparlar. ..."Maun.1-6
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle uyarır:
“Dinarın ve dirhemin (paranın) kulu helak oldu. Eğer ona verilirse memnun olur, verilmezse öfkelenir.”(Buhârî, Rikâk, 31)
Bazıları ise makamları ilah edinirler. Bunlar, kamuya ait olan makamların sorumluluk taşıdığını, hizmet için olduğunu ve ileride Allah'a bunların hesabını vereceklerini unuturlar. Makamdaki çıkarlarına taptıklarından dolayı kör bir şekilde ve sınırsızca makamın sağladığı imkanları istismar ederler ve her türlü fırsatı kazanca dönüştürürler.
Hz. Ömer (r.a.), bir valisini makamın nimetlerinden faydalandığı için azarlamış ve şöyle demiştir:
“Sen bu makamı ganimet değil, emaneti yüklenmek için aldın. Hesabını Allah’a vereceksin!”
Makamı ilahlaştıranlar, o makamdan ayrılmayı ölüm gibi görürler ve kat'iyen düşünmezler. Ortaçağ dönemlerinde krallık uğruna verilen iç mücadeleler bunun örnekleri ile doludur. Ancak madalyonun öteki yüzü hiç de öyle değildir. Bir hadiste baş olma sevdalılarına idarelerine aldıkları insanların hukukları hakkında şu husus hatırlatılır;
"Hepiniz çobansınız. Hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Âmir memurlarının çobanıdır. Erkek ailesinin çobanıdır. Kadın da evinin ve çocuğunun çobanıdır. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idâre ettiklerinizden sorumlusunuz.” (Buhârî, Cum`a 11)
Gerçek tevhid, sadece “Allah birdir” demek değil; kalpte Allah’tan başka hiçbir şeye ilahlık payı vermemek ve onları Allah'tan fazla sevmemektir. Bir insanın sevgisi, korkusu, ümidi, rızası yalnızca Allah’a yönelmişse, işte o gerçek mümindir.
“Allah, iki kalbi bir kişinin içinde yaratmamıştır...”(Ahzâb, 33/4)
Bu sebeple, Tevhid kahramanı olan Hz.İbrahim (as) şöyle dua etmiştir.
“Rabbim! Beni ve soyumdan gelenleri putlara tapmaktan uzak tut.”(İbrahim, 14/35)
Allah CC tüm insanları ve ümmeti Muhammed'i gizli ve açık putlardan, şirkten muhafaza buyursun

Yorumlar